18 Kasım 2010 Perşembe

AĞUSTOS BÖCEĞİ!




Eylül'ün başlarıydı.

Devam eden, süregelen bir ses duydum, önce mekanik bir ses zannettim. Araştırdım evdeki cihazları dinledim. Hiçbiri değildi.


Aramayı bıraktım. Ses devam ediyordu. Mutfaktaki işlerimle ilgili balkona çıktım. Ses daha da netleşti.


Merakla etrafa baktım.


Ses balkonumdaki çiçeklerinden geliyordu. İyice meraklandım. Yaklaştım çiçeklere, balkonda bulunan çeşitli renklerdeki sardunyalardan birinde ses yükseliyordu. Ve bu tanıdık bir sesti ve beni mutlu eden bir sesti.


Bir Ağustos böceğinin sesiydi bu, onu göremedim. Karanlıktı, küçüklüğümden hatırladığım kadarıyla böcekler öttüklerinde ışıklarını yakarlardı. Işık aradım çiçeklerde. Mutfaktaki yemek pişirme işlerini ara sıra kontrol ettikten sonra böceği çiçekler arasında aramaya devam ettim. Işık yaymıyordu etrafına. Ama çıkartdığı huzur dolu sesle beni çocukluğuma götürdü. Evet bu ses huzurlu bir sesti. Ve binalarla dolu semtimizde ne arıyordu. Hayal olabileceğini bile düşündüm. Ama ses devam ediyordu ve gerçekti.


Bu ufakcık Ağustos böceğinin beni mutlu etmesi elbette benim çocukluğumda onun sesine ve geceleri ateş yakan organizmasına yüklediğim anlamdı elbette. Ama bir neden de YOKLUKLAR İÇİNDEN ÇIKIP GELMESİYDİ, ve birçok balkon arasında çiçeklerle dolu olanı tercih etmesiydi.


Bir an üzüldüm, insanoğlunun ağacı, yeşili yok etmesine, meğer bu küçük ağustos böcekleri bu yeşillikler arasında yaşarken farkında olmadan bizleri de mutlu ediyorlarmış. ve onların yaşama şanslarını biz ellerinden almışız.


Doğanın yaşadığını hissettim. Doğaya değer vermeyi, onda yaşayanları korumayı ve geliştirmem gerektiğini hissettim. Baharda fidan dikmek geçti yine içimden, umarım şehirin betonları aralarında yeşil parkları çoğaltırız, ruhumuzu ve içinde yaşayan varlıkları mutlu edecek yeşil alanlar üretiriz.

Umut ediyorum...


15 Temmuz 2010 Perşembe



‎''Üzülme ! Kaybettiğin herşey, başka bir surette karşına çıkar...''

Hz Mevlana
Şems-i Tebrizi sayfasından

13 Temmuz 2010 Salı

KALBİNİN ÇAĞIRDIĞI YERDE MİSİN?

Basit ama kesin bir fizik kuralıdır:


Bir yerde bulunman için diğer yerleri terk etmen gerekir.

Bir anda iki yerde bulunmak mümkün değil. Sadece bir yeri tercih etmen gerekir.

Bunun bedeli de bulunabileceğin başka bütün yerlerden çekilmektir.

Şimdi buradasın. Gözlerin bu satırlarda... Aklın satırların arasında, arkasında... Değdiğini düşünüyorsun ki, başka halleri terk ettin, başka yerlerden çektin gözlerini. Aklın sadece burada, başka yerde değil. Okuyorsun.

An'ın hakkını vermeye çalışıyorsun. An/lamak kaygısındasın. Başka işleri yüzüstü bıraktın. Kaçılmaz bir kader bu! Yapıp ettiğin tek iş alış-veriş. Aldığın her şey için bir şey/ler vermen gerek. Tercih ettiğin her yer için bir yerleri terk etmen gerek. Verdiğince alıyorsun. Nefesin bile alışta verişte.


Mustafa CAN
"Aşk nasip işidir, hesap işi değil! Aşk adayıştır, arayış değil!

Sen adanmışsan ve yanmışsan bu uğurda, aşk seni bulmaya gelir!"



Hz.Mevlana
Şems-i Tebrizi Sayfasından

13 Şubat 2010 Cumartesi

Kuş evi


Çocukluk hatıralarımdan kalma kartpostallarda görüp beğendiğim emigan korusunu görmek, içimde pembe bulutlu bir istek olarak gezdi durdu benimle, nihayet yine İstanbul'a yolum düştü bir gün, işleri biraz erteleyip, pembe bulutlu hayalimin peşinden gittim.

Arkadaşımla emirgan korusuna ulaştığımda ilk pembe köşkle karşılaştım. Restore edilmiş, boğaza daha yakın, ama işlevsizdi.

Arkasından sarı köşkü gördük, daha yukarda boğazı daha net ve uzaktan görüyor, boğazın mavisinden gözünüzü alamadığınız gibi, emirganın yeşilinden de gözlerinizi uzaklaştıramıyorsunuz.


Uygun fiyatlarla bir yemeğin ardından demli bir çay bizi İstanbul'un doğal ve tarihi güzellikleriyle bütünleştirdi.


Hidiv İsmail Paşa tarafından yaptırılan parkın içindeki Sarı Köşk, Şale üslûbunda olup bir kuş evi görünümünde. Türk insanının geleneksel yaşama düzeni olarak bir sofa etrafinda toplanan plan şeması uzun yıllar değişmeden sürdürülmüş, Ünlü Osmanlı mimarı Serkiş Balyan tarafından tasarlanan yapıda tavan ve duvar süslemeleri, büyük yüksek kapı ve pencereler, iç mekanlarda parlak renkle zenginleştirilmiş, İç tavanda çiçek motifleri yağlı boya figürler, dış cephe süslemeleri oyma el sanatı. Sarı rengi beyazla birlikte motife edilerek bir kuş evini andırır şekilde dekore edilmiş.

Yürümek için biraz daha yukarı çıktığımızda Beyaz Köşk'ü görürsünüz. Şimdilerde kongre ve toplantılar için kullanılıyormuş.

Ben kasım ayında gidebildim, sanırım ilkbaharda daha bir güzel olur.

Evet bir tatlı bir huzur almaya ihtiyacınız varsa, Emirgan'a gitmenizi isterim.

29 Ocak 2010 Cuma

kanatlar




"Zaten insanlar ayakları yere bassın diye kanatlarını kaybettiler"
MELANİA G.MAZUCCO-Hayat adlı kitabından

17 Ocak 2010 Pazar

KÜLTÜR BAŞKENTİ İSTANBUL



Başkent Ankara'nın daimi ikametçisi olarak ne kadar yaşadığım şehri sevsem de İstanbul'da her bulunuşumda beni kendine hayran bırakıyor bu şehir.


Her bu şehre gittiğimde tarihi ve doğal güzellikleri ile süslü mekanlarını görmeye gayret ediyorum.
Bu defa da ilk Galata Kulesi'nden başladım gezmeye...

Galata semtinde bulunan kule 507 yılında Bizanslılar tarafından fener kulesi olarak yapılmış.14.yüzyılda Cenevizliler tarafından bölgelerini yabancılara karşı korumak için surlara ek olarak yapmışlar, kule Türklerin eline geçtikten sonra her yüzyılda tamir edilmiş, 17'ncil yüzyılın ilk yarısında Hezarfen Ahmet Çelebi tahtatan yaptırdığı kartal kanatlarını takarak Okmeydanında rüzgar hareketlerine göre uçuş talimleri yaptıktan sonra 1638 yılında Galata Kulesinden Üsküdar Doğancılar'a kadar uçmuştur. Bu uçuş Avrupa'da ilgiyle karşılanmış, İngiltere'de uçuşu gösterir gravürler yapılmış, 1967 yılında biten onarımla bugünkü halini alan kule zamana meydan okuyan tarihi bir eser.

Bugün Haliç'i Galata köprüsünü ve semti hatta karşıda topkapı sarayının silüetini görmek için kule iyi bir gözlem yeri,

Ünlü filozof Jean Jacques Rousseau'un babası Isaac Rousseau'nun da 1705-1711 yılları arasında saray saatçisi olarak Galata'da yaşadığını kulenin yan duvarlarında asılı bir tabeladan öğrendim. İstanbul'un kültürleri, hayatları ve felsefeleri birleştiren nadide bir ortam olduğunu hissettim.

1 Ocak 2010 Cuma



Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim

Olur ya…

Kalp durur…

Akıl unutur…

Ben dostlarımı ruhumla severim

O ne durur, ne de unutur.


MEVLANA