29 Kasım 2007 Perşembe

BEN NE YAPARSAM YAPAYIM?



Hastaneden dönüyordum. Aklımda binbir düşünceyle, araçtan indim serin esen rüzgarı yüzümde hissederek yürüyordum. Düşüncelerimden midir nedir başımı aşağı eğmiş asfaltın gözlerimden kayan gri renginden sıkıldığımı anlayıp başımı kaldırdım. O sırada mavi konut sitelerinin önünden geçiyordum. Karşıdan ağlamaklı yüzlü tanıdık birinin bana baktığını hissettim.

Neden sonra kendimi toplayıp arkadaşımı tanıdım. Meğer uzun zamandır kendisini rahatsız eden apandisitten ameliyat olmuş annesiyle evlerine dönüyorlarmış. Merhabalaştık sonra görüşmek üzere geçmiş olsun dileklerimi iletip ayrıldım.

Aradan bir buçuk ay geçti ve arkadaşım işe başladı. Uzun zamandır görmediğim arkadaşımı özlemiştim. Birlikte eve dönüş yolunda uzunca sohbet ettik.

Bana ametiyata nasıl hazırlandığını, ameliyattan önce nasıl korktuğunu, ameliyattan sonra ise kendisini ruhsal olarak daha yorgun ve stresli hissettiğini söyledi. Annesinin var olduğuna ve yanında oluduğuna çok sevindiğini belirtti.

"Annem olmasaydı. Bu ameliyat sonrası lavaboya bile gidemeyecektim. Ameliyat sonrası çıkan rahatsızlıklarımda bana çok yardımcı oldu." Dedi. Aklıma annesi hakkında anlattığı olaylar geldi. Annesi yıllar önce trafik kazası geçirmiş ve uzun zaman yatalak olmuştu. Ve arkadaşım annesinin devam eden ameliyatları sırasında kendisine mümkün olduğunca iyi bakmış ve annesi vücudunun sağ tarafındaki tüm kırıklarından iyileşerek kurtulmuştu. Annesini yeni tanıdım ve kendisi o kadar sağlıklıydı ki zor bir kazanın izlerini taşımıyor gibiydi.

Dedim ki; sen de annene iyi bakmıştın. Sen de ona çok iyi bakmamış olsaydın, bugün bu kadar sağlıklı olmayacaktı.

Durdu ve söylediklerimden rahatsız olmuşcasına yumuşak ve ikna edici sözlerle bana " Ben birşey yapmadım ki, Eğer Allah onu iyileştirmeseydi BEN NE YAPARSAM YAPAYIM annem asla iyileşemezdi. O diledi ve bana da ona bakma gücü ve kuvveti verdi. " dedi.

Kendimden utanmıştım. Hatta biraz da kızmıştım. Ben arkadaşımın annesine yaptığı yardımların güzelliğini kendisine söylemek ve onu mutlu etmek istemiştim.

"Allah İyileşmesini dilemiş, sen de elinden geleni yapmışsın ve böylece annen şu anda daha sağlıklı" demeliydim sözlerimin başında,

Sustum ve yaptığım hatayı kabullendim. İçimden annesini onu Yaratan'ın iyileştirdiğini bilsem bile sözlerimdeki bıraktığım boşlukları doldurmadığıma üzüldüm.

Ve yine bir daha kendi kendime söz verdim ki...

Allah dilemezse HİÇ BİR ŞEY GERÇEKLEŞMEZMİŞ,

Bu olguyu içimde BİLEBİLMEM, BİLDİĞİMİ YANSITMIYORDU. Karşımdakinin anlayabilmesi için BİLDİKLERİMİ söze dökmeliydim.

Bütün yanlış anlaşılmalarımdan önce DÖNÜP BAKMAYI DİLİYORUM SÖYLEDİKLERİME...






28 Kasım 2007 Çarşamba

-BİZİM YUNUS!

Er odur alçak dura,
Ayak odur yola vara,
Göz odur ki HAK'kı göre
Gündüz gören göz değil

YUNUS EMRE

25 Kasım 2007 Pazar

=YAPMADIĞIM ŞEYLER=

Anımsıyor musun yeni arabanı
ödünç alıp çarptığım günü?
Öldüreceğini sanmıştım beni, öldürmedin oysa,
Anımsıyor musun seni zorla sahile götürdüğüm,
Yağmur yağacağını söylediğin ve
Yağmurun yağdığı günü?
"Söylemiştim sana" demeni beklemiştim, demedin oysa,
Anımsıyor musun kıskandırmak için seni
başka oğlanlarla konuştuğum ve
Senin kıskandığın günleri?
Terkedeceğini sanmıştım beni, terketmedin oysa,
Anımsıyor musun çilekli pasta düşürüp
arabanın paspasını kirlettiğim günü?
Tokatlayacağını sanmıştım beni, tokatlamadın oysa,
Anımsıyor musun dansın resmi giysili olduğunu
söylemeyi unuttuğumu ve
senin kot pantolonla geldiğin günü?
Bırakacağını sanmıştım beni, bırakmadın oysa.
Evet yapmadığım çok şey vardı.
Ama dayandın bana, sevdin beni
Ve korudun beni.
Çok şey vardı
benim de senin için yapmak istediğim.
Vietnam'dan döndüğünde,
DÖNMEDİN OYSA.

Alıntı

20 Kasım 2007 Salı

İÇİMDEKİ ÇOCUĞU BÜYÜTEMEDİM !


Ne zaman durgun bir hayata geçip rahat etsem, içimdeki şımarık çocuk çıkıyor günyüzüne, sırnaşık bir kedi gibi ayaklarıma dolanıp, bütün şirinliğiyle yüzüme bakıp yeni birşeyler yapmak için izin istiyor benden.

Ne bileyim, onla yaşamak güzel, ne zaman kendi kendimi mutsuz ve durgun hissettiğimde karşıma çıksa, ne yapıp edip beni mutlu ediyor, ne yazık ki olayların başını düşünen bu çocuk sonunu düşünmüyor işlerin nedense...

Tam bir tepki vereceğim, içimdeki çocuk çıkıyor, kızacaksam gülüyorum, konuşmayacaksam oturup binbir espriyi peş peşe sıralıyorum. Yaptıklarımın farkına varıp ona kızacak oluyorum, ne yapıyor biliyor musunuz ? Seni yalnız bırakırım BAK MUTSUZ OLURSUN! diyor. HADİ İSTERSEN BIRAK,

Siz de içinizdeki çocuğu dinliyor musunuz, ya onu dinleyip kendinizden beklemediğiniz yaramazlıklar yapıyor musunuz.

Abant gezisindeyidim. Gölün kenarına kurulmuş ahşap piknik masalarına oturmuş aşçımızın bizim için hazırladığı yiyecekleri bekliyorduk. Bu arada bol yeşillikli salatalarımızı tuz ve limonla yemeye hazırlıyor, ayranlarımızı bardaklarımıza dolduruyorduk. Neva adlı grubumuzun minik güzel ve şirin kızı da etrafımızda dolanıyor çeşit çeşit oyunlarıyla bizim ilgimizi üzerine çekmeye çalışıyordu. Sonbaharın açık kahve sıcaklığıya gözlerimiz yerlere uçuşan yapraklara bakıyor, güneşin göz kırpışlarını bir karnavala benzetiyorduk. Hepimiz soğuktan üşümüş ve gelecek yiyeceğimizin sabırsız telaşı içindeyken Neva'nın kucağında solmuş yapraklarla yanımıza yaklaştığını gördüm. Aklımdan geçeni yapacağını sezinler sezinlemez, içimdeki çocuk da Neva ile birlikte kollarını açtı. Kucağındaki yapraklar masamıza, salatalarımızın yanına, ayran bardaklarının dibini düştü, Onla birlikte bir kahkaha da ben attım. Kimse kızamadı bile, üstelik o küçük kucağındaki bi dolu yaprak da kimsenin yiyeceğine gelmedi. Şayet gelseydi bile ona asla birşey demeyecektik. Zaten bizi ölçer gibi durdu ve baktı. Hep bir ağızdan "doğa temizdir" dedik. Neva durur mu bunun üzerine tekrar gitti ağaçların dibine, peşinden de anneannesi, bizim yanımıza getirmedi Neva'yı ama başından aşağıya da gazelleri döktürdü.


İşte böyle, bazen kendi hayatımın üzerinden gazelleri döküveriyorum. Neş'eyle başladığım oyunuma, hüzün kuşları uğruyor ara sıra, yine de şımarıklıktan geri kalmıyor ruhum, bilmem ne zaman büyüyeceğim...


12 Kasım 2007 Pazartesi

İNSANIN ARADIĞI


Kayıp bir dünyaydı sevgisiz insan, her canlı sevgiyle gelmişti bu dünyaya, sevgiyi kaybettiğinde düşman oluyordu, öfke duyuyordu, hırslanıyordu. Kendini değersiz hissediyordu. Yalnız olduğunu düşünüyor hayatın anlamını bulamıyordu.

Sevdi mi oysa, kızamıyordu bile eli kolu yanına düşüveriyordu. Ya gülümsüyor, ya çekip gidiyordu karşısındakini kırmamak için.

Gönül almalı, sevgi olması için, GÖNÜL VERMELİ demiyorum. Gönül Almalı, bir küçük gülümseme, bir iyi olduğunu sorma, bir selam yollama, bir hediye verme, birlikte mutlu bir zaman geçirme hepsi bu...

Çalışma ve dünya düzeni içinde geçen gürültülü ve yorucu hayatın billur damlaları bunlar

Sadi demiş ki, kızdığın zaman insanları kırma; bir tahtı kırmış olabilirsin, ama parçalarından bir taht yapamazsın.

Susanna Tamaro Anima Mundi (Dünyanın Ruhu) adlı kitabında diyor ki, "İnsanoğlu tembeldir", bir yere gidilecekse, her zaman en kısa yolu seçer, Kötülüğe ulaşmak için elini uzatmak yeter, oysa iyilik yapmak için bir çaba gerekir."

Bir düşünün iyilik yapmak için zorlukları aşmak mı lazım. Yok, bence öyle değil insanın içinde iyi de var kötü de önemli olan hangisini öne çıkardığın. Bir insan tanıyorum, nedendir bilmem ama, ya sevgisiz bir ortamda büyüğünden, ya da bilincini geliştirmediğinden çevresinde kim varsa diliyle onları didiklemeye, sanki hıncını alırcasına onları zayıf yönleriyle yıpratmaya çalışıyor. Ne kazanıyor dersiniz YALNIZLIK, kırdığı kalplerin cabası kendine yalnızlık olarak dönüyor. Böyle çok insan var çevremizde inanın. Birinin hoşuna gitmeyecek bir durumunu başa kakarcasına ulu orta söyleyen bir insan ne kadar sevgi doludur ya da ne kadar mutludur bilemiyorum. Eskinden olsa böyle insanların bu davranışlarıyla mücadele eder. Onları topluma sevilmeye layık insanlar olarak eğitmek için hayatımı harcardım. Ama Şimdi inanın mecalim yok. Biraz yaşananların yorgunluğu biraz da şu düşüncem var ki, her insan kendi OLGUNLUK yolunu kendisi yürüyor, anlayacakları günleri kendileri yaşayacaklar, ben şimdiden onlara şu davranışın yanlış dediğimde beni anlamıyorlar, kendileri yaşayıp görmeliler kim bilir.

Yine Susanna Tamaro'nun bir sözünü sunacağım, "Saygısız, sevgisiz insanoğlu, elleri kan içinde dünyanın içinde koşuşturan bir koca maymundan farksızdır" diyor.

Öyle değil mi, sevgiyi tanımak üzere içimizde onunla yaratıldığımızı unutarak, insanları üzüyoruz, kırıyoruz, biraz daha ileri gidip çıkar savaşlarına giriyoruz.

Bazen hayvanları izlerim de onlar niçin daha çok seviliyor artık, evlerde hayvan besleniyor, insan yerine. Onlar kin gütmüyor da ondan, onlar kötülük düşünmüyor yok yere.

Ne edelim o zaman, kaybetmediysek sorun yok da, bir kayıp varsa sevgi ve saygıdan yana işte o zaman durmalı ve düşünmeliyiz " ACABA BEN NERDE YANLIŞ YAPTIM" diye.

Sevgiyle kalın....


7 Kasım 2007 Çarşamba

3 Kasım 2007 Cumartesi

BİZİM PİZZA


KİM DEMİŞ BEN YEMEK TARİFİ YAZAMAM DİYE...

Arkadaşlarım gözlerimin önünde tarifi uygularlarsa ben de yazarım. Hazırlayan arkadaşımın ellerine sağlık, yiyen ve tüm dünyaya duyuran BEN'imde nice tariflerime inşallah...

PİZZA :

MALZEMELERİ :

HAMURU :

1 Küçük su bardağı süt
1 paket kuru bira mayası
1 tatlı kaşığı tuz ve şeker
Yarım su bardağı sıvı yağ/zeytinyağ
Aldığı kadar un

Yumuşak bir hamur yapılacak, ele yapışmayacak, yoğrulduktan sonra kabarmaya bırakılacak, Tepsi margarinle yağlanacak.

ÜZERİ İÇİN :
Domates, yeşil biber/kırmızı biber, siyah/yeşil zeytin, sucuk, mantar vb. Malzemeler doğranacak

SOSU :
1 tatlı kaşığı biber salçası,
1 yemek kaşığı domates salçası çok az su ile sulandırılacak.
1 tatıl kaşığı kekik ve 1 tatlı kaşığı sıvıyağ/zeytinyağ eklenecek
sarımsak ince ince doğranacak
YAPILIŞI :
Hamur tepsiye konularak el ile açılacak, üzerine sos gezdirilip, diğer malzemeler eklenecek

Isıtılmış fırına kolulacak, malzemeler kızarmaya başlayınca rendelenmiş kaşar peyniri eklenerek fırına sürülecek. Kaşar eridikten sonra fazla kurumadan fırından çıkarılacak SICAK SERVİS YAPILACAAK..