31 Ekim 2007 Çarşamba

BİR GÖL : ABANT


Bir uzaklaşma yaşamak, bir güzellik görmek, üzere düştük yine yollara,
çalışma hayatına öyle çok takılı kalmışız ki, yolda olmak bile, bizim farklı objeler görme yetimizi tetikledi.
Biz günübirlik bir tatile giderken, bir araç da çalışmaya gidiyordu besbelli, objektife yakalanıverdi.

Masmavi gökyüzü, bu toprakların yumurta sarısı başaklarından arkada kalan saplarının oluşturduğu tarlalar, yalnız tarla ağaçları, sabahın dinginliği, güneşin göz kırpışı işte hepsi görmek isteyenlere hazırlanmış bir slayt gösterisi gibi geçiyordu gözlerimizin önünden.

Çocukluğumdan kalma mutlu yol hatıraları canlandı yine. Hiç konuşmadan koltuğuma yaslanıp yanımdan geçip giden güzelliklere takıldım. Daha yakın görüntüler hızla benden uzaklaşıyor. Daha uzaktaki tepeler, dağlar kendilerini uzun zaman bana gösteriyordu.

Varmak istenen yerden önce yol beni mutlu ederdi. Bana sergilediği güzelliklerle, kimi zaman bahar olur, koyunları kuzuları gösterir. Kimi zaman ekin biçilir, tarladan dönülür, kimi zaman yük taşıyan bir hayvan, kimi zaman yüklü bir traktör romörkü, kimi zaman yoldan geçen kazlar, kimi zaman yolun ortasında durmuş bir tarla faresi. Hangisini görmüşsem göreyim, hayatımdaki bu her gün görmediğim değişik görüntüleri görmek beni mutlu eder, bir sonraki gezime kadar bir daha göremeyeceğimi bilir, gözümü ayırmadan beni mutlu eden bu görüntülere bakardım. Bazen uykum gelir, sessizce uykuya dalarken daha nice görüntüleri kaçırdığımı düşünüp yine uyanırdım. Gözümü açtığımda kızılırmağı görür, "tam zamanında uyanmışım, bu görüntüleri uyurken kaçırıp göremeseydim üzülecektim" derdim.

İşte böyleee, eğer yolculuk etmek sizi de mutlu ediyorsa küçük bir gezintiye çıkalım beraber,

Nereye mi, ABANT'a

Gölümüze gelir gelmez arabayla etrafında bir tur attık. Ne muhteşem görüntüler vardı, bir kaçını sizinle paşlaşmak istedim.

Yemyeşil gipür bir perdeyi andıran çam ağaçların yandığını sandım önce, iyice gözlerimi keskinleştirip baktım ki, bir köknar yangınıymış bu,
Meğer köknar ağaçları mu mevsim böyle olurmuş, önce kırmızı, sonra turuncu ve sonra da sarıya dönüşürmüş, görenler alevli bir ateş yanar sanırmış,

Başımızı çevirdiğimizde pırıl pırıl bir ayna göründü gözümüze, bir müddet seyrettik. Kenarda cılız sazlıklar, yanlarında nilüfer çiceği yaprakları, ama çiçekleri yoktu. Onlar baharda açarmış, şimdi dinleniyorlarmış. Gölün sığ kenarından göle baktığınızda dibini görüverecek gibi oluyorsunuz.

Rehberimiz derinliğin 45 metreye vardığını söyleyince şaşırdık. Suya düşen yansımıza bakarken gölün diğer kıyısındaki görülmeye değer yansımayı yakaladık. Yemyeşil çamlar hem göğün hemen altında, hem de hemen suyun içindeydi.

Sonra yürüyerek gezinti yaptık, gölün her gezdiğimiz yerini beğeniyor, birkaç adım sonra başka bir güzel yerini görüyorduk. Arabalarıyla gezmeye gelenler yanımızdan geçiyor, herkes gördüğü güzellikleri durarak fotoğraf makinasına sabitlemeye çalışıyor, profesyonel olanlar gölün daha yakınlarına gidiyor, herkes bu güzelliklerden yakalamaya çalışıyordu.

Tur aşçımız tarafından bizlere hazırlanmış karışık mangal ve salataları oksijenden zengin bu ortamda arkadaş grubu arasında tatmak iştahımızı açtı. Yemekten sonra yol kenarında abant'ın yerli insanlarının düzenlediği fayton turuna katıltık. Göl kenarından böyle dolaşmak Türk Filmlerinden sahneleri kendimiz yaşıyormuşcasına keyiflendirdi bizi.

Eh bulutlar gölün üzerini kaplamaya başlayınca biraz üşüdük tabi, faytoncuların yanındaki ateşe doğru toplandık. Bir de ne görelim bizim için çay yapmışlar, bir bardak çay bizi bu kadar mutlu edemezdi sanırım. Tüm grubun yüzüne gülümseme yayıldı.

Çaylarımızı içtikten sonra yavaş yavaş toplandık, köylü pazarı adı verilen Bolu ve Abant'da üretilen naturel ürünlerin satıldığı pazara gittik. Yeşil abant'ın balları, peynirler, kurutulmuş meyveler, pestiller ne ararsanız bulacağınız bu pazardan herkes istediklerini aldı.

Gözümüz yemyeşil dantel gibi örülmüş çamlardan geçerek, daha çok kuraklığına alıştığımız Ankara'mızın yollarına bağlandı.

Siz de bir gün ferahlamak isterseniz, her mevsim farklı güzellikte olan bu gölümüzü ziyaret edebilirsiniz.

Bir sonraki gezide görüşmek üzere...





22 Ekim 2007 Pazartesi

BU VATAN İÇİN...



Ana kuzuları şehit oldu olalı kurumuyor gözlerimizin yaşı. Güneş parlamıyor, yağmur bizimle ağlıyor.

Babaları diyor ki, bir oğlum var onu da veririm bu vatan için...

İçim sızlıyor dayanamıyorum gençliklerine, ama vereceğimiz sözler çoook.

Kanları yerde kalmayacak, onların arkasında bu vatanın başka evlatları da var,

Öfkemiz caddelere döküldü, kornalara basıldı. Percerelerde geceden bayraklar asıldı. Onlar vatan için canlarını verdilerse bu vatan da onlar için olacak.

Ağlamasın şehidimizin annesi, kardeşi bu vatanın her bir bireyi senin çocuklarındır, kardeşlerindir. Bizler hep bir bütündük zaten, bu kardeş acılarını yaşadık. Daha bir sevdalandık bu toprağa, insanımıza, kenetlendik yüreklerimizden kardeşlerimize,

Şimdi şehitlerimizin kalbi hepimizin yüreklerinde atıyor. Ağlama annesi sevin, senin birçok çocukların var. Senin şehidin gibi kalbi vatan için çarpan milyonlarca cocukların var...




10 Ekim 2007 Çarşamba

HOŞGELDİN - NE GÜZELDİ BİRLİKTE - ELVEDA


İş güç arasıda seninle nasıl olacaktı. Acaba sabırlı olabilecek miydim? Ya sağlığım elverecek miydi?


Acaba'larla başladık 11 ay beklediğimiz Ramazan'a içimizde bir yılın özlemiyle. Birkaç gün geçmeden alışıverdik. Üstelik hastalıklarımız onunla dinginleşti. Kendimiz de.

Günlerin nasıl geçtiğini anlamadık, birlikte efor sarfettik. Başka zaman kolumuzu kıpırdatmadığımız işler yaptık. Yorulmadık bile. Gitmeyi düşündüğümüz ve gözümüzde büyüyen yollara gittik. Ne sıkıldık ne bir sıkıntı duyduk.

Şimdi ayrılığın hüznü buruyor ruhumuzu, bizim için olandan ayrılması zor geliyor besbelli.

İftar telaşı, sahura kalkma ümidi, uyuyup da uyanamama fikri. Ramazandaki bütünlük sevinci, yardıma koşmak... Bütün bu coşku bitecek miydi.


İçimizde söndürülmesi imkansız özlemle daha nice Ramazan'larda Sağlıkla, Sevinçle, Hep Birlikte Neşeyle ve Coşkuyla yeni iftarlar diliyorum.

7 Ekim 2007 Pazar

AT PAZARI !



Pazar pazar ama at nerede demeyin. Geçmişini çok fazla bilmesem de şu anda orada ne at var ne de bir hayvan. Biraz aşağıda da samanpazarı var. Yıllar önce belki satılan ürünlere verilen isim şimdi semt ismi olarak kalmış.

Yıllardır da Ankara Kalesi'nin hemen altındaki bu sevimli yerde binbir çeşit bakliyat ürünleri alıcısıyla buluşmakta.

Ankara'lı olup da Ankara'yı cidden sevenlerin zaman zaman uğradıkları bu mekanda hem nostalji yapıyor, hem alış-veriş yapıyorsunuz.

Üstelik ürünlerin en tazesini uygun fiyata bulmak mümkün. Eh bir de yıllardır gidip geliyorsanız esnaf sizi tanıyor da. Sanki kırk yıllık ahbapları gelmiş gibi davranıyorlar. Dedelerin yıllardır alış-veriş yaptıkları mekana şimdi torunlar geliyor.

Esnaf abi çağırıyor yeni müşterisini karşısına "gel bakalım diyor. sen ilerde büyüyünce pirinci, mercimeği, bulguru nereden alacaksın? Ufaklık biraz düşündükten sonra aklından "market" demek geçse de, gülümseyerek işaret parmağıyla esnaf abisini gösteriyor.

" Demek bana geleceksin, O zaman senin gönlünü almak lazım, burdan ne istersen al ye" demeye kalmıyor. Bizim ufaklık dalıyor otantik çuvalların arasına bir bir elliyor tüm bakliyata, dokunmak demek anlamak demek onun için , bunun için seviyor pazarı. Kırmızı mercimeğin minik toplarını hissediyor minik parmak uçlarında, pirinci avuçlayıp parmak aralarından akıtıyor, hele bir de hemen ağza atılıp yenilenler var, onları da es geçmeden kuru kayısı, hurma, fındık, fıstık, cevizin de bir tadına bakıyor.

Onun bu kıpır kıpır yaramaz sevimliliğini gören bir müşteri yaklaşıyor, tam da herşeyi incelemeyi bitirmişken çıtır leblebiyi soruyor ufaklığa, bizimki bilmem dercesine omuzlarını kaldırıyor. Amcası ona çıtır leblebiyi gösteriyor. Bildiğimiz leblebinin üzeri sosla kaplanmış ve değişik bir tat olmuş. Aklına takılıyor bizimkinin; "BEN ÇITIR LEBLEBİ İSTİYORUM."diyor,

Esnaf amca patlatıyor kahkahayı, hah diyor müşteri oldu şimdi BİZİM MÜŞTERİ . Bir bayram torbasına koyuyor çıtır leblebiyi, satmıyor geleceğin müşterisine Hediye ediyor.
"Benim müşterilerim sadıktır, hep gelirler, burası onlarla şenlenir, sen de büyüyecek bir yuva sahibi olunca diyeceksin ki; gel hanım yeni mahsül çıkmıştır şimdi Ekim'in 10'unu geçtik. Gidelim hem Ankara'nın sıcak mekanlarını bir dolaşalım bir de alış verişimizi yapalım,"

Bizimki gülümsüyor esnafa ve aldıklarımızla dönüyoruz eve...




Eger siz de hem Ankara Kale'sini gezmek dönerken de yeni mahsül ürün almak istiyorsanız bu mekan tam size göre. Gezmeniz dileğiyle...