5 Şubat 2008 Salı

... ÖLÜM

BİR AYRILIK, BİR YOKSULLUK, BİR ÖLÜM

Karacaoğlan'ın dizelerindeki acı, zaman zaman hepimizin kapısını çalıyor, gelin girmedik ev olurmuş da, ölüm girmedik ev olmazmış,

Bir büyüğümüzü, ağabeyimizi kaybettik, ailesine ve gönül dostlarına baş sağlığı dilerim.

Ne zormuş, birlikte mutlu olunan, paylaşılan anları sizi mutlu etmek için çırpınan insanın yokluğunda anmak,

Kültür Bakanlığında uzun yıllar çalışmış, ve uzun süre de tur hazırlayıp, konuklarını evine gelmiş nadide insanlar olarak kabul edip, onları mutlu etmek için üretken akılcılığını kullanan bir insan...

Kendisiyle bir arkadaş vasıtasıyla tanışmıştık. Turizm tur operatörlüğünü severek yapıyordu. İlk gezisine katıldıktan sonra kendisinin diğer tur operatörlerinden farklı olduğunu anlamış, tekrar kendisiyle turlarda görüşmek dileğiyle ayrılmıştık.

Her Bahar İstanbul'a tur yapardı. Ben ve arkadaşım da bu tura katılmak istedik, babam da heveslendi. Annem de bizi yolcu etmek üzere gelmişti. Ve rahatsızlığı nedeniyle geziye gelemeyecekti. Tufan bey annesini çok severmiş, onun ihtiyaçlarını büyük ölçüde karşılar, duasını alırmış. Annemi de gördü. Elini öptükten sonra sohbet etti, kardeşimlerde kalacağını geziye gelemeyeceğini öğrenince "ben seni ellerimle götürür, orda da istediğin gibi rahat etmeni sağlarım" diye annemi de tur otobüsüne yerleştirdi. Hareket kısıtlılığı olduğundan annem hep hayatını kısıtlardı.
Tufan bey yolda anneme gerekli özeni gösterdiği gibi otelde de gereken rahatı sağladı. Biz gençler hoplaya zıplaya geziyor, babam ve annem arkadan bize yetişmeye çalışıyor, ara sıra tufan bey, koluna girip "hadi annem geldik" diye moral veriyordu. İstanbulun eşsiz mekanlarını birlikte gezdik, topkapı sarayı, eyüp sultan, ayasofya, polonezköy, annemi uzun süre böyle mutlu görmemiştim. Vapurla Anadolu yakasına geçtik, balık yeyip geri döndük. O balık ne benim aklımdan çıktı. Ne de annemin. Ne zaman da o gezi aklına gelse Tufan beye dua edip "Allah onu mutlu etsin, ne iyi insanmış ki, benim gözlerimdeki mahsunluğu görüp geziye davet etmekle kalmayıp, büyük ilgi ve destekle beni geziye götürdü, beni mutlu etti o da mutlu olsun" der.

İşini iyi yapmakla kalmayıp, her geziye götürdüğü yolcusuyla şeklen değil, gönülden ilgilenen bu dostla Karadeniz gezisine gittik, hem gezdirdiği yerleri tarihleriyle ve coğrafyasıyla bizlere anlattı, hem de 8 yıldır bu yöreyi tanıdığı için edindiği dostlar sayesinde bizleri orada mutlu etmeyi başardı. Osmanlı köyü diye bilinen köyde bir ev bizi (16 kişi) konuk aldı. Çay ve şömine sobada pişirdikleri mısırları ikram ettiler. Eğer grubumuz müsait olsaydı o gün bir de kına gecesine kalacaktık. Ne zaman tur götürse o yörenin geleneksel törenlerine grubunu da götürürmüş.

Karadeniz turumuzda yörenin önde gelen yemeklerini bize tattırdı. Trabzon sümela'ya bütün turların genelde araba ile çıktıkları yüksek tepeye biz dağ yolundan büyük bir macerayla tırmandık, kaçkarlardan akıp gelen soğuk sulara eğilip içtik, çay bahçelerinden çay topladık, küfe taşıdık, mısır öğüttük, başımıza pullu belimize çeşan bağladık. Çağlayan akarsuların üzerinde vara-geller ile karşıya geçtik, yaşadığımız beton şehirden ve alışılmış düzenimizden ayrı rüyalarımızda göreceğimiz aktiviteler yaşadık.

Gezilerimize ait günlük tutmamızı öğütlemesinde, yaşamadığımız nice güzellikleri fark etmemizi sağlamasında, insanı sevmesi, işini sevmesi ve en güzel ve iyi işi çıkarmasının büyük katkısı vardı.

Eveet, nice anlattığım bu dostu kaybettik, makamı cennet olsun, günahları af olsun. Kendisini her zaman iyilikle yad edeceğiz.

nilufercicegi-05.02.2008


Hiç yorum yok: